21 Ağustos 2011 Pazar

Maboroshi no hikari (1995)

“İntihar eden, ardındaki herkesi suçlu bırakır…”


Tür: Dram
Süre: 110 dk.
Yönetmen:  Hirokazu Koreeda
Senaryo:    Teru Miyamoto (hikâye), Yoshihisa Ogita (senaryo)
Oyuncular: Makiko Esumi, Takashi Naitô ve Tadanobu Asano

Japon yönetmen Hirokazu Koreeda’nın bu ilk konulu filmi, hüzünlü, kasvetli, ağır tempolu ama doğal ışık kullanımıyla, kartpostalvari görüntüleriyle bir o kadar da görsel bir şölen…

Genç ve güzel Yukimo (Makiko Esumi), çocukluk aşkı Ikuo (Tadanobu Asano) ile evlenmiş, bir de oğulları olmuştur. Görünürde her şey yolundadır. Bu mutluluk tablosunu gölgeleyen tek şey; Yukimo’nun büyükannesinin ortadan kaybolduğu o “çocukluk anısına” dair gördüğü ölüm imgeli rüyalardır.


Yukimo’nun mutlu dünyası bir gün aniden eşi Ikuo’nun bir tren altında kalarak can vermesiyle alt üst olur. Ikuo, trenin gelişini gördüğü halde raylarda yürümeye devam ettiği için ölüm şekli kayıtlara intihar olarak geçer. Ama ortada intihar etmesi için belirgin hiçbir neden yoktur.


Yukimo’nun sonraki beş yılı acılı ve suskun geçer. Annesi ve yakın çevresi onun için endişelenmeye başlayınca, uzak bir sahil kasabasında yaşayan varlıklı bir dulla görücü usulü bir evlilik ayarlanır.


Yukimo, belki de oğlunun iyiliğini düşündüğü için direnmez ve bu sahil kasabasına doğru yola çıkar. Yeni kocası da en az Ikuo kadar yakışıklı, anlayışlı ve sevecendir. Küçük kızı ve yaşlı babası ile yaşamaktadır. Geldiği bu yeni kasabada herkes Yukimo’yu sevgiyle bağrına basar.
Yukimo’nun sessizliği ve durgunluğu zaman içinde kaybolmaya başlar. Yeni kocasını ve onun küçük kızını sevmeye ve bu çok farklı hayata ayak uydurmaya başladığını gözlemleriz. Geçmişin izlerini silemediğini anlamamızı sağlayan tek şey, öldüğünde kocasının cebinden çıkan çıngırak şeklindeki anahtarlığı yanından hiç ayırmamasıdır.


Bir süre sonra Yukimo, erkek kardeşinin düğünü için yeniden Osaka’ya döner. Ikuo’yla gittikleri yerlerde dolaşır. Eski arkadaşlarıyla konuşur. Ikuo’nun ölümünden çok kısa zaman öncesine dair birkaç ayrıntıyı öğrenir ve nihayet, bu şok edici ölüm karşısında yıllardır içinde gizlediği o ertelenmiş tepki su yüzüne çıkar. Bu anlamsız ölümün nedenini sorgulamaya başlar...

Film, Yumiko’nun trajedisi sonrasında etrafında gelişen olaylara hiç değinmiyor. Koreeda, Yumiko’nun içinde yaşattığı derin acıları anlatmak için Hollywoodlu yönetmenlerin yaptığı gibi uzun diyaloglara, fazladan sahnelere başvurmuyor. Bunun yerine uzun tek plan çekimlerle, ışık ve gölge oyunlarıyla, müzikle ve ses efektleriyle Yumiko’nun acılarına ortak olmamızı sağlıyor. Bu yöntemi yapmacık ya da abartılı bulunabilir ama Koreeda o kadar yetenekli ve kendinden o kadar emin ki, yaptığı her şeyin doğru olduğunu hissediyoruz.
Filmde hiçbir şey rasgele ya da gereksiz değil.
Dalgaların sesi, ruhların çaresizliğini tasvir etmek için son derece yerinde kullanılmış. Yalnızca Yumiko ve oğlunun göründüğü tenha tren istasyonu sahnesi, genç kadının duygusal güven eksikliğini sembolize ediyor. Görkemli yeşil bir ışıkla sonlanan tünel ise yeni ve güzel şeylerin vaadi...

Koreeda’nın, Teru Miyamoto'nun ödüllü kısa hikâyesinden filme çektiği Maborosi (Japonca “aldatan ışık” anlamına geliyor) klasik Yasujiro Ozu filmlerinden derin izler taşıyor. Örneğin, kamera çoğu zaman tatami’de diz çökmüş bir insanın göz seviyesinde yerleştirilmiş. Sahneler boş bir odanın görüntüsüyle başlıyor ya da bitiyor. Karakterler konuşurlarken yan yana oturuyor ve birbirlerinin yüzüne bakmıyorlar. Bir sahnede, ön planda kaynarken gördüğümüz çaydanlık, genç yönetmenin, ustasına bir saygı duruşu...


Yumiko’yu oynayan güzel manken Esumi bu ilk rolünde çok başarılı. Uzun boyu, zarafeti,  hüzünlü havası, sürekli giydiği uzun, koyu renkli giysileri ve sessizliğiyle sanki film için biçilmiş kaftan.


Maborosi, elbette herkese göre bir film değil, bir pembe dizi hiç değil. Ama hayat da her zaman pespembe değil, zaten… Bazen bizi, ıstıraplı ve cevapsız sorularla karşı karşıya bırakıyor ve kolayca üstesinden gelemiyoruz. Tıpkı filmin sonunda, bir cenaze töreninin ardından, boş gözlerle denize bakan Yumiko’nun sorduğu gibi:
“Bir türlü anlayamıyorum” diyor, “Kendini neden öldürdü? Bu soru kafamın içinde dönüp duruyor.”
İkinci kocası ona bir örneklemeyle cevap veriyor:
"Açık denizde balıkçılar bazen dalgaların arasında parlak bir ışık görürler ve bu ışık onları çağırır, kıyıdan iyice uzaklaşmaları için baştan çıkarır. Bu, hayatta herkesin başına gelebilir…"


...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder